Vahşet, vahşet üstüne...

9 Mayıs 2024

ABD’de bir-iki valinin rektörlere baskı yaparak üniversitelerine asker-polis sokup, Filistin yanlısı, Netanyahu karşıtı, soykırımının durdurulması ve cezalandırılmasını isteyen öğrencilerin toplantı ve gösterilerini engellemesi neye yaradı? Gösteriler daha da arttı, daha önce öğrencilerin toplanmadığı üniversitelere de yayıldı. 

ABD Temsilciler Meclisi’nde, üniversitelerdeki Musevi öğrencileri korumak iddiasıyla kabul edilen (ABD anayasasının yürürlükte olduğu 246 yılda ilk kez) ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasa tasarısı neyi değiştirdi? Hiçbir şeyi. Tam tersine, ABD üniversitelerinde ve medyada “anti-semitizmin Yahudi düşmanlığı olmadığı ama İsrail’i pençesine alan Siyonist ideolojinin reddi anlamına geldiği” daha çok haykırılmaya başlandı. 

ABD ve AB, kendilerini zora sokacak şekilde İsrail’e yardım ve silah yağdırdı, sonra da soykırımı ortağı olarak Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) yargılanmaları ihtimali doğunca silah sevkiyatını “askıya aldıklarını” açıkladı. Ne

Yazının Devamı

Hani, Kongre basın özgürlüğünü kısıtlamayacaktı?

6 Mayıs 2024

ABD Anayasası’nın “Haklar Bildirgesi” adıyla bilinen ek 10 maddesinin birincisi şöyle diyor:

“Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan; ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.”

Şimdi buna Temsilciler Meclisi’nde “HR 6090” numaralı bir yasa ile şu ek yapılıyor:

“Amaç İsrail’i korumak ise ABD’de her türlü ifade ve basın özgürlüğü kısıtlanabilir!”

Şaka değil: Onaylanıp yürürlüğe girdiğinden bu yana geçen 246 yılda yapılmayan şey yapılıyor ve ABD’de ilk kez ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa teklifi kabul ediliyor. Teklif, şimdi Senato’ya gidecek ve muhtemelen kabul edilecek; Biden da imzalayacak ve yürürlüğe girecek. Uygar ABD’lilerin tek umudu, Yüksek Mahkeme’nin bu yasayı,

Yazının Devamı

Dünya artık ABD’nin arka bahçesi değil

2 Mayıs 2024

Amerika ve iki başlı AB’nin başlarından biri, dünyayı aldatmaya devam ediyor. Bunlara göre daima haklı, daima masum, daima mağdur ve daima terörizmin tehdidi altında bulunan İsrail’e yardım etmek, Batı için varoluşsal bir zorunluk. 1973’te Araplar, “hiç uyarıda bulunmadan, üstelik Musevilerin Yom Kippur bayramında, birlik olup saldırdıklarında” nasıl yardımına koştularsa, İsrail’e yine önünü ardını düşünmeden yardımcı olmaları gerektiği kanısındalar.

Yom Kippur Savaşı, İsrail’in 1967’de başlayan Filistin’i ve Filistinlileri yok etme stratejisinin, komşu Arap ülkelerine doğru yayılma siyasetinin, Golan Tepeleri, Ürdün Nehri’nin batı yakası, Gazze Şeridi ve Şarm el-Şeyh’te işgallerinin ve neredeyse 10 yıllık katliamlarının sonucuydu. Mısır ve Suriye’nin önderliğinde bir araya gelen Arap ülkeleri, bu savaşla Filistin meselesini dünya kamuoyuna sunuyorlardı. İsrail’in bu sinsi stratejisine ABD ve Batı Avrupa ülkeleri tam destek veriyorlardı. Nitekim, Mısır ve Suriye içindeki Batı istihbarat ağı, bu

Yazının Devamı

NATO bizi Rusya’dan değil ABD’den koruyor

29 Nisan 2024

Yıllar, yıllar önceydi; ABD’de, Teksas’ın Austin kentinde, kurulduğu ilk yıllarda bir düşünce kuruluşunun konferansından çıkarken, kendi kendime “İyi ki NATO’ya girmişiz!” diye söylendiğimi hatırlıyorum. Bu düşünce, bu kurumun ve benzerlerinin daha sonraki yıllarda giderek kökleşen analizleri sebebiyle, hiç aklımdan çıkmadı.

Analizin temeli şuydu: Sovyetler Birliği, çözülüp yok olalı 10 yıldan fazla zaman geçmiş, ABD’nin dünya egemeni olduğu tartışmasız kabul edilmişti. ABD’den habersiz, hatta onaysız dünya okyanusları ve büyük denizlerde bir donanma gemisinin hareket edemediği artık bir gerçekti. Daha eskilere gitmeye gerek yoktu: ABD, bir ülkeyi, o ülkenin başkanını, kurulu düzenini, iç ve dış siyasal dengelerini birkaç saat içinde yok edebildiğini Afganistan ve Kuveyt işgalini kırarken Irak’ta kanıtlamıştı. Bu ABD, artık ne kendine rakip olacak bir süper güce ne de bölgesel liderliğe soyunacak bir ülkeye izin vermezdi.

Bu “Amerika

Yazının Devamı

Türkiye’nin etki alanı

25 Nisan 2024

Daha önce sözünü ettiğimiz, George Friedman’ın 2009’da yayınlanan “The Next 100 Years: A Forecast for the 21st Century” (Türkçesi de aynı yıl yapılan: “Gelecek 100 Yıl: 21’inci Yüzyıl için Öngörüler”) isimli kitabındaki bir harita, bugünlerde bazı yayın organlarında ve sosyal medyada yeniden revaç buldu!

2050 yılında Türkiye’nin, bütün Kafkasları, Hazar Denizi’nin iki yakasındaki ülkeleri, Körfeziyle, Suriye’siyle, Irak’ıyla (İsrail hariç) bütün Ortadoğu’yu, Fas’tan bu tarafa Kuzey Afrika’yı ve Balkanlar’da bazı ülkeleri kapsayan bir etki alanına sahip olacağını gösteren haritanın, yeniden yayınlandığı yerlerde ne amaçla kullanıldığı üzerinde durmak gerekmiyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bayram ertesi artan uluslararası trafiği, özellikle 13 yıl sonraki ilk Irak ziyareti ve Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin Türkiye’ye gelmesi “etki alanı” kavramını yeniden ele almayı zorunlu kılıyor.

Rahmetli

Yazının Devamı

ABD için ‘istikrarsızlaştırmak’ önemli

22 Nisan 2024

Eğri oturalım doğru konuşalım, ABD bugün dünyanın en büyük, ordusu en güçlü, maliyesi en sağlam ülkesi. ABD için dünyanın tek hegemonu olma süreci, 2. Dünya Savaşı’nın sona erişiyle başladı. Ama Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991, “ABD Barışı” (Pax Americana) denen düzen (veya düzensizliği) sağlamak için “grand strategy” (büyük strateji) uygulamasının başladığı tarih oldu.

Uzmanlarına göre bu sözde “barış” düzeni, 5 ayak üzerinde kuruludur:

1 - Kuzey ve Güney Amerika’da ordu vasıtasıyla tam bir egemenlik kurmak;

2 - Batı Yarıküre’de ABD’yi tehdit edebilecek bir güç merkezine izin vermemek;

3 - Kuzey Amerika’yı işgal etmek veya Güney Amerika’da üs kurmak üzere, bir gücün yaklaşmasına engel olmak;

4 - Dünyadaki tüm denizlerde ABD’den habersiz veya izinsiz bir donanma hareketine izin vermemek;

5 - Herhangi bir ülkenin Amerika’nın üstünlüğüne meydan okumasına engel olmak.

Bu strateji çerçe

Yazının Devamı

“İran Tiyatrosu” güldürmüyor

18 Nisan 2024

“Tiyatro” derken, ülkemizde yıllardır yaygın “Aslında İran ile İsrail kardeştir!” yanılgısına dayanan “13 Nisan’daki İran saldırısı göstermelik, danışıklı dövüştü” saçmalığını tekrar etmiş olmuyorum. Tiyatro, İran’ın “Zarar vereyim, misilleme yapayım” derken, Netanyahu’ya nefes aldırması, ABD’li Demokratların geleneksel İsrail nefretine doğru çark etmekte olan Biden’ın yeniden “hizaya girmesini” sağlaması ve İsrail’le normalleşme anlaşmalarını unutmaya ve unutturmaya çalışan sekiz Arap ülkesinden üçünün fiilen İsrail’in yardımına koşmasına yol açmasıdır. Bu maddelere başkalarını da eklemek mümkün. Ama bu üçü bile, İranlı mollaların siyaset ve askerlik bilmediklerini ortaya koymaya yeter.

Eski Şah Muhammed Rıza Pehlevi zamanında İsrail-İran ilişkileri bayağı düzelmişti; ama İran’daki sözde “İslam Devrimi” yönetiminden sonra, iki ülke arasında açık-gizli bir dostluk ilişkisi olduğuna dayanan yorumlar, komplo teoricilerine bile

Yazının Devamı

Dünyayı iki kere kana buladıkları yetmedi mi?

15 Nisan 2024

Almanya ve Fransa, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına sebep olan rekabetlerini, bu kez Ukrayna üzerinden yenilemek ve yeni bir yarışa kalkışmak üzere görünüyorlar. Dilerim, bu karamsar tahmin yanlış çıkar.

Ancak bu tahmini doğrulayan, bir taraftan tavşana kaç derken öte yandan tazıya koş diyen açıklamalar geliyor iki ülkeden. Bu yılın başında Ukrayna ile Fransa 3 milyar 230 milyon dolarlık, Almanya ise 1 milyar 220 milyon dolarlık “güvenlik garantisi” anlaşmaları imzaladılar. Gerçi Fransa’nın bu taahhüdünü yerine getirecek parası, Almanya’nın da gönlü yok ama yine de “dolduruş” dolduruştur; ve bu tür silah doldurma hikayelerinin nasıl kötü sonuçları olduğu bilinir.

Dahası, iki ülke bununla da kalmadı, Fransa Başkanı Macron ile Almanya Başbakanı Scholz arasında geçen ay Avrupa liderler zirvesinde, herkesin ve tabii medyanın önünde, Ukrayna’ya asker gönderme konusunda çıkan “atışma” sadece en kötü zamanda (o sırada Ukrayna yeni bir savunma hamlesine kalkışıyordu)

Yazının Devamı